İnsanın Ay üzerinde ilk yürüyüşünden neredeyse yüz yıl önce yazılmış olan çoğumuzun bildiği, çocuk kitabı olarak okuduğumuz, ilk defa 1865’te yayımlanmış Jules Verne’in “Ay’a Yolculuk” kitabında dönemin biliminin hangi noktada olduğunu görebiliyoruz. Aynı zamanda içerisinde bulunan “Ay’ın Öyküsü” bölümüyle aslında tam bir bilim tarihi romanı diyebiliriz. Bilimsel romanın yaratıcısı ve çağdaş bilim-kurgunun temellerini atan yazar olarak kabul edilen Jules Verne, aslında Ay’a yolculuk kitabında, yazdığı birçok şey bugün yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Ben bu yazımda bu romanın Bilim Tarihi ile ilgili kısımlarından bahsedeceğim.

Kitap, Amerika’da bulunan Baltimore Silah Kulübü’nün uzay silahı icat etmesi ve bunun üzerine Ay’a bir yolculuk gerçekleştirilmesi etrafında dönüyor. Ay’a yolculuk fikri ve bunun için yapılan çalışmalar, bilimsel hazırlıklar dönemin bilimini hangi noktada olduğunu gösteriyor. Kitabın bir bölümünde Cambridge Gözlemevi’ne Ay’a Yolculuk yapılabilmesi için hangi şartların uygun olmasıyla ilgili birtakım sorular gönderiyorlar. Ve aslında bu sorular, astronomi tarihi ve fizik tarihi yazıcılığı açısından önem taşıyor. Cambridge Gözlemevi’nin verdiği cevaplar ise dönemin bilimsel anlayışıyla ve astronomisiyle ilgili bize bilgiler veriyor.
Bu sorulardan birincisi, “Ay’a bir mermi gönderilebilir mi?” sorusuna Cambridge Gözlemevi’nin verdiği cevaba baktığımızda, yerçekimi ile ilgili problemlerden bahsedildiğini görüyoruz. Birinci sorunun cevabında, Yeterli hız verildiği takdirde Ay’a bir merminin gönderilebileceğinden bahsediliyor. Ve bunu “Yerküre’den uzaklaştıkça, yerçekimi, uzaklığın karesi oranında azalır, yani, uzaklık üç misli artınca, yerçekimi dokuz kat düşer. Dolayısıyla merminin ağırlığı hızla azalacak…..o anda, merminin en küçük bir ağırlığı kalmayacak ve bu noktayı aşabilirse, Ay çekiminin etkisiyle Ay’a düşecektir.” olarak açıklıyor. Bu cevaba baktığımızda Newton’un görüşlerinin artık kabul edildiği bir dönem olduğunu, evrensel çekim kuvvetinin kabülünü görüyoruz. Newton’un yerçekimini açıklaması, Ay’ın yörüngesinin, yerçekimi kuvvetini çözümlemesi konularında bu sorular astronomi tarihi yazıcılığında önem kazanıyor.

İkinci olarak “Dünya ile uydusu arasındaki tam uzaklık nedir?” diye sorulan sorunun cevabında, “Yerküre çevresinde bir çember değil, bir elips çizmekte olup gezegenimiz bunun odak noktalarından birinde bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, Ay kimi zaman Dünya’ya yaklaşmakta, kimi zaman uzaklaşmaktadır.” diyor. Bu cevap Sevgili Bilim Tarihçilerinin akıllarına tabi ki Sevgili Kepler’i getirdi, öyle değil mi? ? Eveeet artık düzdünyacılar, yer merkezli evren modelciler kalmadığına göre bu cevapta Güneş merkezli evren modelinin kesin kabülünü görüyoruz. Öylesine kabul edilmiş ki direkt Kepler’in o meşhur yasaları olduğu gibi alınmış. Kepler, Birinci ve İkinci Yasası’nda bu cevaptaki meseleyi açıklıyordu.
Kepler’in Birinci Yasası: “Her gezegen, odak noktalarından birinde Güneş’in bulunduğu eliptik yörüngelerde dolanır.”
Kepler’in İkinci Yasası: “Gezegenler yörüngeleri etrafında eşit zaman aralıklarında eşit alanlar tarar.”

Üçüncü ve dördüncü soruda, “Yeterli ilk hızla yola çıkarılacak merminin yolculuğu kaç gün sürecektir, dolayısıyla belli bir noktada Ay’la buluşabilmesi için ne zaman fırlaması gerekir?” ve “Ay, mermiyle buluşabilmek için en uygun duruma ne zaman gelecektir?” sorularını görüyoruz. Bu sorular bizi astronomi tarihi yazıcılığında, coğrafyanın, zamanın, mekanın önemli oluşuyla ilgili hikayeye götürüyor. Çünkü bu soruların cevabını verebilmek için iyi bir gözlem gerekiyor. Ve bunun için de sistemli ve periyodik bir şekilde Ay’ın durumunun incelenmesi gerekiyor. Astronomi tarihinde bu gözlem kayıtlarının sistemli bir şekilde kayıt edildiği ziclere, almanaklara baktığımızda, bu gözlemlerin hangi zamanda yapıldığına, hangi konumda yapıldığına ve hatta hangi gözlem aletleriyle yapıldığına dikkat etmeli. Çünkü biliyoruz ki, gözlemci hangi tarihte ve hangi coğrafyada ise gözlemler ona göre değişiyor ve farklı mekanlara, zamanlara göre verilen farklılık gösteriyordu. Bu sebeple bu sorular bilim tarihi açısından da önemli bir yerde.
Beşinci ve ve altıncı sorulara baktığımızda bu soruların gözlemcinin konumuyla ilgili olduğunu görüyoruz. Ve bu da aslında yine coğrafya bilgisiyle doğrudan bağlantılı bir şey. Çünkü artık burada enlemler de işin içine giriyor. Haydi bakalım bu da nereden çıktı? ? Sorularda, “Mermiyi atacak topla göğün hangi noktasına nişan alınmalıdır?” ve “Mermi yola çıktığı anda Ay gökyüzünün neresinde olacaktır?” problemlerini ve zaman tayiniyle ilgili problemlerini görüyoruz. Bu soruların cevaplarında, gözlemcinin bulunduğu yerin tepe noktasından bahsediliyor. Yani zenit ve nadir meselesi. Yine burada bilim tarihi yazıcılığı açısından baktığımızda astronomi terimlerinin de önem taşıdığını görüyoruz.
Bilim Tarihi boyunca astronominin belli zamanlarda, belli ihtiyaçlara göre kullanıldığını görüyoruz. Örneğin İslam Dünya’sında namaz vakitleri ve kıble tayini açısından astronomi bilgisi önemliydi. Dolayısıyla takvim hazırlama ihtiyacı ve yön tayini ihtiyacı astronomi çalışmalarında önemli bir yere sahipti. Ve aynı zamanda Antik dönemde de tarımsal ve mevsimler sebeplerden dolayı çoğu kez astronomi bilgisine danışılıyordu. Aynı zamanda tarih boyunca denizcilikte de astronomi bilgisi birçok anlamda bir ihtiyaçtı. Ve bunların dışında bir de astroloji ile ve mitoloji ile ilgili bağlamlar da bulunuyordu.
Bu sebeple Ay’ın evreleri, Gezegenler’in konumu, yıldızların konumu, hareketleri tarih boyunca her zaman incelenmiş ve gözlemleri yapılmıştır. Dolayısıyla pratik astronomi, kuramsal astronomi gibi astronomide farklı alanlar olduğunu görüyoruz. Ay’a Yolculuk kitabında, bu soruların ardından son olarak, Cambridge Gözlemevi’nin, kuramsal astronomi konularında bütün olanaklarıyla hizmetelerinde olduğunu bildiriyor. Bu anlamda kuramsal astronomi, pratik astronomi açısından dönemin astronomisinin hangi noktada olduğunu anlayabiliyoruz.

Kitapta, bu sorular ve cevapların ardından bir de “Ay’ın Öyküsü”eden bahsediliyor. bu kısımda Thales’in düşüncelerinden Aristarkhos’un düşüncelerine kadar, Kopernik sisteminden Herschel’in keşiflerine kadar birçok bilgiyi okuyucuya sunuyor. Aslında bu kısıma kısa bir astronomi tarihi diyebiliriz. Aslında tam bu bölüm için okunmaya değer bir kitap! Medeniyetlerin Ay’a yüklediği anlamları ve verdikleri isimlerden bahsederken aynı zamanda Ay ile ilgili keşiflerden de söz ediyor. Ve burada medeniyetlerin, dini kabullerin farklılıklarının astronomiye yansıyışını da göstermiş bize sevgili Jules Verne. Aslında böyle düşündüğümde Jules Verne’in böyle bir kitap yazabilmesi için yalnızca edebiyatçı olmadığını görüyorum, tam bir bilim insanı ve bilim tarihçisi edasıyla yazıvermiş. Çok da güzel yapmış. Teşekkürler Jules Verne!
Ay’ın Öyküsü kısımda Jules Verne, İslam Medeniyeti’nin önemli Ay takvimine göz kırpmayı unutmamış:
“Muhammediler Dünya’nın bu sadık dostuna (Ay’a) nasıl bir gönül borcuyla bağlı bulunduklarını anlamış, aylarını onun dolaşımına göre düzenlemişlerdir.” Ve ilerleyen bölümlerde Ay’a yolculuk için bir bağış kampanyası düzenleniyor ve bunun için bazı devletlerde bankalarda bağış fonu açılıyor. Ve bu listede İstanbul-Osmanlı Bankası da geçiyor. Bunun üzerine “Osmanlı da çok eliaçık davrandı; aslında bu işle doğrudan doğruya ilgiliydi; gerçekten de, Ay, hem yılını hem de oruç ayı olan ramazanı düzenlemekteydi. Dolayısıyşa bir milyon üç yüz yetmiş iki bin altı yüz kırk kuruştan daha azını vermezdi ve bunu, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan kapıyı yöneten hükümetin baskısını hissettirecek bir ivedilikle yaptı.” cümlesi geçiyor. ?

“Ay da sanki kendisinden söz edildiğini anlamış gibi, çevresindeki ateşleri yoğun ışımasıyla bastırarak, dingin bir görkemle parlıyordu. Bütün Yankiler gözlerini onun parlak yuvarlağına çevirmişti; kimi eliyle selamlıyor, kimi de en tatlı adlarla sesleniyordu ona; bazıları göz kararıyla boyunu bosunu ölçüyor, kimileriyse yumruk sallıyordu.”
Jules Verne-Ay’a Yolculuk
İlk Yorumu Siz Yapın